Pandemi dönemi, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) gibi uluslararası kurumların rolünü ve yetki alanını sorgulamak için eşsiz bir zemin sundu. Hakkı Tan'ın çalışması, DSÖ'nün bir zamanlar teknik bir sağlık kuruluşu olmaktan çıkarak, yeni bir "epistemik ve ontopolitik kontrol" aygıtına dönüştüğünü çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Bu dönüşüm, küresel yönetişimin çetrefilli ve potansiyel olarak tehlikeli ikili yapısını gözler önüne seriyor.
Dijital Gözetim ve Analog Yönetişimin Sinsi Dansı
Günümüz dünyasında dijital gözetim mekanizmaları (dijital onoptikon) hayatımızın her alanına nüfuz ederken, DSÖ'nün şaşırtıcı bir şekilde "ekosistem yönetimi" kavramı aracılığıyla, yüz yıl öncesini andıran merkezi bir "analog yönetişim" otoritesi kurma çabası dikkat çekiyor. Bu ikili çaba, bireylerin ve toplumların temel haklarını askıya alabilecek hantal ama yaygın bir kontrol biçimi olarak değerlendiriliyor.
Pandemi döneminde şahit olduğumuz aşı zorunlulukları, seyahat kısıtlamaları, sokağa çıkma yasakları ve işletme kapatmaları gibi uygulamalar, DSÖ'nün ve ulusal otoritelerin, modern iletişim teknolojilerinin sunduğu dijital gözetim kapasitelerinin yanı sıra, geleneksel bürokratik ve idari araçlarla bireylerin hayatlarına analog müdahale arayışının somut örnekleridir. Medyanın tek taraflı kullanımı ve bilgi yönlendirmesi, hatta dijital platformlar üzerinden "yanlış bilgi" adı altında bazı içeriklerin kısıtlanması, bu analog yönetişimin dijital onoptikonla nasıl kesiştiğini gösteriyor.
Finansal Esaret ve Hesap Verilemezlik
DSÖ'nün bütçesinin %80'inden fazlasının gönüllü katkılardan oluşması, küresel sağlık önceliklerini bağışçı çıkarlarının şekillendirmesine yol açıyor. Bill & Melinda Gates Vakfı gibi kurumlar ve özel şirketler, orantısız bir etkiye sahip. Bu finansal yapı, DSÖ'nün küresel bir kontrol aygıtına dönüşmesinin temel mekanizmalarından biri olarak ele alınıyor. COVAX girişimi, "aşı eşitliği" vaat etse de, zengin ülkelerin aşıları stoklamasıyla küresel bir "aşı aparteidi"ne dönüştü ve DSÖ bu eşitsizliğin meşrulaştırıcı aktörü haline geldi.
Pandemi sonrası IMF kredileriyle Küresel Güney'e dayatılan kemer sıkma politikaları ve dijital sağlık gözetimi, özel sektör reformları ve aşı piyasalarının serbestleştirilmesi gibi koşullar, DSÖ'nün "yönetişim" paradigması içinde bu araçları meşrulaştırarak dijital gözetim altyapılarının güçlenmesine dolaylı olarak katkı sağlıyor.
Afrika'da DSÖ Politikaları: Dijital Kimlikler ve Patent Tuzağı
Afrika ülkelerinde DSÖ politikaları, genellikle halkın ihtiyaçlarından ziyade bağışçı mantığının uzantısı olarak işlev görüyor. GAVI/DSÖ programları, patentleri ve tedarik zincirleri dışarıdan kontrol edilen aşı platformlarını teşvik ederek yerel ilaç üretimini marjinalleştiriyor ve Big Pharma'ya bağımlılığı sürdürüyor. Smart Africa girişimi gibi Dijital Sağlık Kimliği Projeleri, demokratik danışma olmadan uygulanıyor ve potansiyel olarak sosyal kredi sistemlerine dönüşme riski taşıyor. Bu projeler, bireylerin sağlık verilerinin izlenmesine, davranışlarının değerlendirilmesine ve hatta belirli hizmetlere erişimlerinin bu verilere göre koşullandırılmasına olanak tanıyarak "onoptikon"un en somut tezahürünü oluşturuyor.
Epistemik Ele Geçirme ve Sınırsız "Ekosistem" Yetkisi
DSÖ'nün asıl gücü, sorunları nasıl tanımladığı ve çerçevelediğinde yatıyor: "Krizi tanımlayan, çözümü kontrol eder". DSÖ'nün bilgiyi tekelleştirmesi ve yerel epistemolojileri (yerel bilgi sistemleri) marjinalleştirmesi, 1978 Alma-Ata Deklarasyonu'ndaki "herkes için sağlık" gibi ilerici ilkelerinden bir sapmayı temsil ediyor.
"Ekosistem sağlığı" kavramının DSÖ'nün yetki alanına dahil edilmesi, örgütün çevresel krizleri tanımlama ve "bilimsel" çözümler önerme yetkisini genişletiyor. Bu kavram, potansiyel olarak sınırsız bir yetki alanını ima ediyor. Hava, su, toprak, gıda sistemleri, biyoçeşitlilik ve iklim gibi insan yaşamını doğrudan etkileyen tüm unsurları kapsayan "ekosistemler" kavramının merkezi bir kurumun yetkisine dahil edilmesi, öngörülemeyen ve son derece tehlikeli işlevlere dönüşme potansiyeli taşıyor. "Ekosistem sağlığı" gerekçesiyle belirli alanların "kriz bölgeleri" ilan edilmesi, kaynak kullanımına kısıtlamalar getirilmesi veya belirli üretim uygulamalarının yasaklanması, bireylerin temel geçim kaynakları ve yaşam biçimleri üzerinde doğrudan analog bir gözetim sağlaması mümkün hale gelebilir. Hatta bireylerin tüketim alışkanlıkları, seyahat tercihleri ve beslenme seçimleri bile "ekosistem etkisi" gerekçesiyle izlenebilir ve yönlendirilebilir.
Bu sınırsız yetki, temel hak ve özgürlüklerin askıya alınması için yeni ve güçlü bir meşruiyet zemini sağlayabilir. "Pandemi tehditleri" yerine "ekosistem çöküşü" veya "küresel ekolojik acil durum" gibi yeni tanımlamalar, çok daha geniş ve kalıcı kısıtlamaları haklı çıkarabilir. Bu, bir biyo-politikadan jeo-politiğe doğru bir evrimi, yeni bir kontrol ontolojisi yaratıyor.
Demokratik Gerileme ve Dijital Hakların Erozyonu
Pandemi döneminde kullanılan dijital sağlık pasaportları, algoritmik risk puanlaması ve QR kodlu erişim sistemleri gibi araçlar, vatandaşlık haklarını "koşullu ayrıcalıklara" dönüştürerek bedenlerin gözetim tabanlı yönetişimini normalleştirdi. Bu sistemler, yasal dayanağı ve hesap verebilirliği olmayan algoritmalara dayanarak yaşam hakkından sosyal haklara kadar geniş alanları belirliyor.
Alternatifler: Epistemik Direniş ve Yeniden Dağıtımcı Enternasyonalizm
Bu düzenin alternatifi, patentlerin kaldırılması, açık kaynak teknoloji transferi, gelir eşiklerine dayalı zorunlu servet transferleri ve yerel bilgi sistemlerinin tanınmasıdır. DSÖ'nün bilgi tekeline karşı çıkılmalı; yerel ve toplumsal sağlık epistemolojileri desteklenmeli ve "sağlık" teknokratik bir işlevden ziyade kamusal ve politik bir kavram olarak geri kazanılmalıdır.
Küresel sağlık, özel bağışçı bağımlılığından egemen finansal yeniden dağıtıma geçmelidir. Küresel karbon vergileri veya finansal işlem vergileri gibi zorunlu küresel servet transfer mekanizmaları kurulabilir. Aşı ve ilaç üretimindeki patentlerin kaldırılması ve teknolojilerin açık kaynaklı hale getirilmesi, yeniden dağıtımcı enternasyonalizmin kritik bir ayağıdır. BRICS+ gibi bloklar, ilaç ve aşı üretim kapasitelerini artırmada, ortak Ar-Ge fonları oluşturmada ve patent engellerini aşmada işbirliği potansiyeli taşımaktadır.
Küba'nın Tıbbi Enternasyonalizm Modeli: Halk Merkezli Bir Alternatif
Küba'nın "Tıbbi Enternasyonalizm" olarak bilinen tıbbi diplomatik misyonları, küresel sağlık eşitsizliklerine karşı radikal bir alternatif sunuyor. 1960'lardan beri gelişmekte olan ülkelere kar amacı gütmeyen, hizmet tabanlı yardımlar sağlayarak doktor, hemşire, epidemiyolog ve eğitimciler gönderiyor. Bu yaklaşım, yerel sağlık kapasitesini güçlendirir ve dışa bağımlılığı sürdüren modellere karşı eşitlik ve dayanışmayı vurgular. Ayrıca, Latin Amerika Tıp Okulu gibi yapılar aracılığıyla binlerce öğrenciye ücretsiz tıp eğitimi sunarak "epistemik dekolonizasyon"a örnek teşkil eder.
Sonuç: Küresel Kurumlar ve Yeni Meşruiyet Sorunu
DSÖ gibi kurumlar, "uluslararası örgütlerden" "uluslarötesi kontrol aygıtlarına" dönüşmüş durumda; bu durum demokratik olmayan seçim mekanizmaları, şeffaf olmayan finansman ve sınırsız yetki iddiaları ile karakterize ediliyor. "Tek Sağlık" konseptinin ve özellikle "ekosistemler" teriminin geniş kapsamı, DSÖ'nün görevini tüm gezegensel sorunların yönetimi ve organizasyonunu kapsar hale getiriyor. Hakkı Tan'ın "onoptikon" kavramıyla örtüşen bu durum, bireylerin ve toplumların, farkında olsalar bile direnemediği ve hatta "sağlık" adına kendilerini dönüştürmeye zorlandığı bir gözetim ve yönlendirme sistemi yaratıyor.
Küresel sağlığı ortak bir değer olarak geri kazanmak için, yalnızca politika reformlarından değil, aynı zamanda epistemolojik sabotajdan, yeniden dağıtımcı adaletten ve teknokratik hümanitarizmin yumuşak otoriterliğine karşı koyabilecek yerel-küresel koalisyonlardan direniş doğmalıdır. Küba'nın "Tıbbi Enternasyonalizm" modeli, bu mücadele için somut bir karşı anlatı sunarak, uluslararası dayanışma ve halk merkezli sağlık diplomasisi uygulamalarının pazar odaklı ve teknokratik küresel yönetişim modellerine nasıl bir alternatif oluşturabileceğini göstermektedir. Bu, hem dijital çağın onoptik gözetimine hem de DSÖ'nün eski usul merkezi yönetişim hırslarına karşı çok yönlü bir mücadeleyi gerektirmektedir.
[22:24, 09.07.2025] Hakkı Tan: Tan, Hakkı, The Double Face of International Governance: WHO, Pandemic Politics, and the Ontology of Global Control -A Critical Assessment (June 25, 2025). Available at SSRN: https://ssrn.com/abstract=5320053
FACEBOOK YORUMLAR