KRONOLOJİK ADALETSİZLİK

Şeyma Kelekçi
ABONE OL

Yıl 2021, yükleniyor...
Yıl 2020, pandemi ve eve kapanış… Uzun bir bekleyiş, sessizlikle gelen çok seslilik…
Yıl 2018, çekinerek şefinin yanına yaklaştı. Adam “Yine ne isteyecek bu, yanıma geliyor” der gibi baktı kadının yüzüne. Bu kadını daha da mahcup hale getirdi. Kısık bir ses tonuyla “Benim çocuk sömestr tatiline girdi, bakacak kimse yok. Acaba…” derken adam kadının lafını sert bir tonla kesti: “Olmaz, çok iş var valla, izin veremem” Kadın, “Ama Hasan Bey” derken, adam el hareketiyle çekil işareti yaptı. Kadın yutkunarak adamın yanından uzaklaştı. Ve düşünmeye başladı. Annesi memlekette ve yaşlıydı. Şimdi pat diye bakıcıyı nereden bulacaktı. Halbuki daha kullanmadığı 15 gün resmi izni vardı. İş yoğunluğu da yoktu. Zaten bütün işlerini bitirip çıkacaktı izne.
Yıl 2015, yorgunluktan gözlerinin altı çökmüştü. Gündüz işte akşam evde çalışıyordu. Eşi de hiç yardımcı olmuyordu. Ev temizliği, yemek, çocuklarla ilgilenme derken bir de bu yönetici çıkmıştı şimdi başına… Gece gündüz arıyor sürekli bir şeyler istiyordu. Geçen gece 04.00’da aramış, abuk sabuk bir sürü istekte bulunmuştu. Yapmak neredeyse 2 saatini almış, 6’ya kadar uğraşmıştı. 6’dan sonra uyumasına da gerek yoktu zaten. Sabah 7’de kalkıp işe gitmek için 1 saatlik yola koyuluyordu. Hiç uyumasam da olur diye düşündü içinden. Nasılsa zombiyim ben…
Yıl 2014, neden diye düşündü içinden! Neden sürekli bu saçma ve abuk sabuk işlere ben gidiyorum. Toplantı tam 5 saat sürmüştü. Gereksiz ne varsa sadece iş yapmış olmak için doldurmuşlardı saatleri. Oysa zaman ne kadar da kıymetliydi onun için. Hayatımdan çalınan bir 5 saat daha diye düşündü. Bir keresinde şefine sormuştu, neden hep ben çalışıyorum diye… “Sen işe gitmeyi çok seviyorsun ya o yüzden” cevabını almıştı, alaycı bir gülümseme eşliğinde…
Yıl 2013, önce bir bağrış sesi duydu, sonra ise havada uçan sandalyeyi gördü. Yere büyük bir gümbürtü ile düşmüştü demir sandalye… Birden inanılmaz gerildiğini hissetti, başına ağrı saplanmıştı. Nefes alıp verişi hızlanmıştı. Amirinin bağırıp azarladığı kadın ağlayarak masasına yöneldi. Eşyalarını topladı ve hızlı adımlarla ofisi terk etti. Adam hızını alamamış arkasından bağırıp çağırmaya devam ediyordu hala. Salak kadın, defol git buradan! Ofistekilere baktı şaşkın ve korkak… Yanındaki kadın “Boşver takılma, her zamanki şeyler… Alışırsın. Bir keresinde bana da klima kumandası fırlatmıştı” dedi.
Yıl 2012, 5 dakika. Sadece 5 dakika geç kalmışlardı yemekten…  Amirleri hepsinden savunma almıştı bu yüzden. Artık sıradan bir etkinlik olmuştu onlar için savunma yazmak. İki kere de tehdit edilmişti işten çıkarılmakla alakalı. Canı fena halde sıkılsa da bu duruma, bir şey olmaz diye düşündü hep içinden. Ve olmadı da. Amiri neredeyse ofiste çalışan herkesi bir bahaneyle tehdit etmiş kimseyi işten çıkarmamış ancak birimlerini değiştirtmişti. Ancak işin ilginç tarafı bu muameleye maruz kalanların çoğunluğu kadındı.  
Yıl 2011, çaayylarrr diye bağırdı ofisin ortasında. Elinde çay tepsisi... Toplantı masasının üzerine bıraktı tepsiyi. İnsanlar ne yapıyor bu diye yüzüne bakıp gülmüşlerdi. Oysa ki amacı mizah değildi. Gelir eşitsizliğine dikkat çekmekti. Eşit şartlarda çalışan kadın ve erkeklerin eşit maaşı alması gerektiğini düşünüyordu. Ancak ondan başka bu şekilde düşünen yoktu…
Yolun yarısını geçmiş biri olarak yazacak çok daha fazla kadın hikayem var aslında… Bugün Elif, yarın Ayşe başka bir gün ise Ece…. İsimler değişiyor fakat hikayeler değişmiyor bir türlü. Kadınların en sevdiğim dedikleri baba, eş ya da sevgili tarafından öldürüldüklerini düşünecek olursak aslında, iş yaşamının vahşiliğinde bu kadarcık sıkıntı da oluversin diyor insan, beyninin o düşünce refleksiyle… Oysa ki, kadınların iş yaşamında rahat etmesinin huzurlu aile ortamını sağladığını, onun da huzurlu çocuklar ve nesiller demek olduğunu atlıyoruz galiba!