BİR ÜLKÜ UĞRUNA ÜÇ FİDAN

BİR ÜLKÜ UĞRUNA ÜÇ FİDAN
Editör: İlk Haber
01 Ocak 1970 - 00:00
19 Mayıs Atatürk?ü anma, Gençlik ve sporBayramınızı kutluyorum.19 Mayıs 1919 da Atatürk?ün Samsun? çıkışı ile başlayan Kurtuluş Saaşı sonra sındaCumhuriyet ile idare şekline , Cumhuriyet ve Demokrasi ülküsünü benimsemiş Atatürk ve arkadaşlarıncageçilmiştır. Doğaldır ki bu geçiş döneminde hemen demokrasiyegeçiş düşünülmemiştır. Zira halkın önce cumhuriyet rejimini benimsemesi beklenmeliydi. Nitekim Cumhuriyetinilanın dan günümüze dek geçen 85 yılı aşkın bu uzun süreçte sebebi ister idare edenler olsun isterse idare edilenler olsun cumhuriyetin amaç ve ruhunu benimsediğimizçoğu çevrelerce kuşku ile karşılanmaktadır.Kurtuluş savaşı sonrasında savaşın oluşturduğu sonuçlarla o günün koşulları nasıl ki Cumhuriyet ülküsünün oluşmasına yol açtı ise, 1961 Anayasasının ülkeye getirdiği Temel Hak Ve Özgülüklerin ülke genelinde herkese uygulanması için tartışılmaya başlandığı 1968 yılı öğrenci hareketlerini doğurmuştur.Gün geçtikçe zaman zaman tanık olduğumuz dönemi yaşayan arkadaşlarımızın dile getirdiği gibi 68 hareketi sonrası öğrencilerin silaha sarılmaları kendi istekleri doğrultusunda veya keyfi olarak başvurdukları bir yol değildir.68 hareketinin başlangıcında öğrenci olmam ve İstanbul Üniversitesi Merkez binasına kurulan ilk çadırlı eylemin devamına katılan bir öğrenci olarak harekete başından sonuna kadar tanık olmuş ve hareketi birebir yaşayan biri olarak bu yazımda konuyu ele alma gereğini duydum.Bilindiği gibi 1961 Anayasasının getirdiği hak ve özgürlükler bu Anayasanın yürürlükte olduğu dönemde tamamen uygulanmamıştır, hatta o Anayasanın getirdiği fikir ve düşünce özgürlüğünden yararlanarak partisinin iktidara gelmesiyle başbakan olan Sayın Ecevit dahi bu Anayasanın Türkiye için bir lüks olduğunu, daraltılması gerektiğini ne yazık ki kendi ağzından dile getirmiştir.Nevar ki 61 Anayasasının rafa kaldırıldığı 12 Eylül darbesinden bu yana geçen 30 yıllık süreçte 61 Anayasasına ihtiyaç duyulmuştur ve yine ne yazık ki 61 Anayasasına ihtiyaç duyan kesim o Anayasanın sırtından geçinen kesim değil başka bir kesim olmuştur.Zaten Türkiye de işlerin hep tersine yürüdüğü öteden beri söylenmektedir.61 Anayasasının getirdiği temel hak ve özgürlüklerin (ki bunların başında kişi güvenliği, fikir özgürlüğü, toprak reformu, sendikal haklar grev ve lokavt hak ve özgürlükleri gelmektedir.) Anayasa kitapçığının satırlarında kalmaması gerektiğine ilişkin üniversitede gördüğümüz öğretim bunun gerekli olduğuna inanmamız, ülkemizin buna ihtiyacı olduğuna dair gözlemlerimiz, demokrasi ve özgürlükçü üniversitelerde eğtim veren ilerici ve vatansever hocalarımızdan öğrenmemizle bu hak ve özgürlüklerden tüm toplumun yararlanması gerektiğini bir borç bilerek önce bulunduğumuz üniversite camiasında dile getirdik sonrasında ise katıldığımız toplantılarda gittiğimiz başta memleketimiz olmak üzere varabildiğimiz heryerde dile getirmeyi ve halkı buna inandırmayı vicdani bir borç bildik.20.000kişinin katılımı ile gerçekleşen ve zaman zaman CHP nin de protesto edildiği bir yürüyüş sonrasında İsmet Paşa nın yürüyen öğrenci kesimine ?bir kaç haytanın yürüyüş yapması ve CHP yi protesto etmelerinin haklı sayılacak bir yönü yoktur? türündeki açıklaması üzerine başta İstanbul Üniversitesi olmak üzere, İstanbuldaki üniversite gençliği arasında büyük bir karşı hareketliliğe neden oldu.İÜ Hukuk Fakültesinin birinci anfisinde yapılan toplantıda anfi hınca hınc dolmuş ve bi okadar arkadaşımızda anfinin giriş salonu ile üst kattaki çıkış salonunda konuşmaları dinlemekteydi.Bu anfideki toplantıyı yöneten Deniz Gezmiş, Celal Doğan, Bozkurt Nuhoğlu ve bu ekip tarafından söz verilen bir arkdaşımızın ?İsmet Paşa nın Cumhuriyet gençliğine hayta diyemeyeceğini, buna hakkı olmadığını, yaşının ilerlemesi ile bunun bir bunama eseri olabileceğini...şeklindeki konuşmasına ön sıradaki öğrenciler arasında ilk tepkiyi ben vermiştim ve belki haksız belki haklı belki de İsmet Paşa yı bir dogma olarak kabul ettiğim nedeni ile İsmet Paşa ya böyle hitap edilemeyeceğini, ayrıca kaldı ki İsmet Paşanın karşı çıkması halinde yürüyüşlerin amacına ulaşmasının da pek mümkün olmadığını bağırarak dile getirdim ancak bu karşı çıkışım toplantıyı yönetenlerce ilgi görmedi ve böyle 68hareketini desteklememe, her protesto yürüyüşüne katılmama rağmen ekiple aramızda soğukluk başladı.Tekrarlamakta yarar görmekteyim. Bu soğukluk hiç bir zaman 68 hareketinin aleyhinde olduğumu, harekete katılmadığım anlamına gelmez ve aradan geçen uzun zamana değişen ülke ve dünya şartlarına rağmen 68 hareketinin haklı olduğunu ve savunucuları arasında bulunduğum, bulunmaya devam edeceğim sözkonusudur.68 hareketinin sonradan silahlı bir mücadeleye dönüşmesini ne ben benimsedim nede o silahlı mücadele içerisine giren arkadaşlarım kendiliğinden benimsemiş değillerdir.Günümüzün tabiri ile 68 gençliğini silahlı mücadeleye sürükleyen o zamanın ulusal veya uluslarası derin devleti olmuştur.1923 yılında ilan edilen Cumhuriyet rejimine geçmemize rağmen ülkede toprak ağalarının baskısı sermayenin faşizmi ve devlet gücü kullananların baskısı değişen dünya şartlarına rağmen katmerleşerek devam ediyordu.Hükümetin başında Türkiyeyi 30 yıl boyunca yöneten ve kendi deyimi ile ülkeyi 70 sente muhtaç bırakan , halkın eğtimsizliğinden ve geri bırakılmışlığından yararlanarak attığı nutuklarla uyutan ve baskıcı sermayenin sözcülüğünü yapan Demirel ve onun masabaşına getirdiği bu zihniyetteki insanlar bulumaktaydı.Gerek hükümet ve gerekse o hükümeti iş başına getiren toprak ağaları ile yerli sermaye, bu sermayeyi destekleyen dışarıdaki sermaye 61 anayasasının halka verdiği hak ve özgürlüklerin uygulanmasına tamamen karşı çıkmataydılar ve bu hak ve özgürlüklerin verilmesi yönündeki 68 gençlik hareketinin çok etkili olduğu görülünce karşı kesimin ?bunlar kominizmi getiriyor, ar ve namus kavramı kalkacak...? şeklindeki karşı söylemleri de hareketi engellemeyince bu kez toplantı ve panellerimizi silahla sabote etmeye başladılar. Örneğin üniversiteye girmesi yasak olan o zamanki sivil polislerin bu yasağa rağmen gizliden panellere katılıp hiç gereği yokken silah çekmeleri, olayın başlangıçlarında havaya ateş etmeleri, daha sonra Taylan Özügr ve Battal Mehetoğlu isimli arkadaşlarımızın ayrı ayrı zamanlarda öldürülmeleri 68 hareketinin başında olan arakadaşlarımızın can güvenlikleri için silah taşımak zorunda kaldıklarını öğrendik.Bu arkadaşlarla yaptığımız kişisel görüşmelerde silahın harekete bir yarar sağlamaycağını ve buna karşı çıkılması ve vazgeçilmesi gerektiğini dile getirdiğimizde can güvenliklerinin olmadığını ve zorunlu olmadıkça silah kullanmayacaklarını ancak silah taşıma zorunda olduklarını bize bir nevi kanıtladılar.Yukarıda değindiğimiz o dönemin ulusal ve uluslararası derin devlet ajanları gün geçtikçe hareketleri silahla sabote etmeye, bir taraftan da hareketin başındakileri suikastlerle etkisiz hale getirmeye başladılar ve bu arkadaşlarımız için dağa çıkma veya silahla karşılık verme şartlarını oluşturdular.Bilindiği üzere devletle vatandaşının çatışma ortamına girmemesi gerekir.Böyle bir çatışma ortamının oluşması halinde bile devlet, devlet olmaktan doğan büyüklülüğünü, tarafsızlığını ve mevcut yasa ve anayasalarından doğan hukuk çerçevesinde kalmayı bilmelidir.Zaman zaman yada zamanı geldiğinde her fert suç işlemeye yönelebilir ve hatta suç işleyebilir.Devletin görevi suç işleyeni delilleri ile birlikte yakalayıp adalete teslim etmesi ve suç işleyenin adaleti temsil eden yargı mercilerince cezalandırılmasını sağlamaktır.Devlet öc alamaz, aksi taktirde devletinsaygınlığı ortadan kalkar. Ne yazık ki 68 hareketinin genç liderleri, 12 Eylül öncesinin hareket lideri olmayan gençlerin ve çocuk yaşta olan gençlerin idamla cezalandırıldıkları ve idam edildiklerine bu ülke tanık olmuştur.Nasıl ki Kasımpaşa Tersanesindeki bir geminin ne suretle olursa olsun batırılması ülkedeki düzenin silah zoruyla değiştirilme suçunu oluşturmayacağı ve bu suçu işleyen 17 yaşındaki bir çocuğun yaşı itibariyle asılmayacağı gibi(ancak 12 Eylül yargısıyla Erdal ismindeki bu çocuk idam edilmştir.) yargılandığı dava öncesinde bu yönde hiç bir sabıkası olmayan Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının yani üç kişilik üniversiteli bir genç grubunun ülkenin demokratik düzenini silah zoruyla değiştiremeyecekleri, buna zaman, zemin, güç itibariyle gerçekleştiremeyeceklerive devirecekleri devletin bölgenin en büyük silahlı gücüne sahip bir devlet olması da katıldığında böyle bir suçun maddi ve manevi unsurları itibari ile gerçekleşmeyeceği söz konusu iken bu üç genç arkadaşımız 61 Anayasasının getirdiği hak ve özgürlüklerden toplumumuzun yararlandırılması gerektiği ülküsü ile yola çıkmışlar ve bu çıkışın bedellerini canları ile ödemişlerdir.Böylece ülküler gerçekleşsin veya gerçekleşmesin o ülkü uğruna mücadele verenler halk nazarında her zaman saygınlık kazanmışlar ve bu saygınlık nesilden nesile devredilerek devam etmiştir.Av. Casim Yılmaz