Türk İslam sentezi gibi toplumsal kutuplaştırma üzerinden inşa edilen kimlik siyaseti bataklığında, hakikatlerle yüzleşmek, insanlık suçu katliamlarda onarıcı ve adalet sağlayıcı bir yaklaşım mevcut değildir.
Çünkü devlet kolladığı ve beslediği çoğunluk kimliğinin etnik ve dinsel kutsallığı üzerinden gerçekleşen katliamlarda, suçu gizleyen ve cezasızlık ilkesi, af yasaları ve ödüllendirme gibi katliamı aklayan hukuksal yöntemlere başvurur.
Maraş, Çorum ve Gazi katliamlarında olduğu gibi, Madımak katliamından bu benzer süreçler yaşanmadı mı?
Devlet zorla unutturmayı ve adalet için hakikat hakkı davasının zaman aşımına uğratmak için davalar sürüncemeye bırakılmadı mı?
Failler ve onları savunanlar ödüllendirilmedi mi?
Hak ve Adalet Aramanın Yolları Tıkalı
Yani Madımak Katliamında adalete erişim hakkı ve insanlık suçu kabul edilmedi. İşte tam da bu nedenle mağdurlar halen yaslarını yaşayamadılar.
Oysa yas hakkı aynı zamanda bir insan hakkıydı. Devlet ve siyasi iktidarlar Madımak Katliamının nasıl işlediğini, arkasındaki güçlerin ortaya çıkarılmasını ve siyasi sorumlarının hesap vermesini sağlayacak zeminleri yaratmadı.
Yargı sürecinin bağımsızlığına ve tüm kanıt ve delillerin ortaya çıkarılmasına destek sunmadı!
Madımak katliamı davalarında, ceza mahkemelerinin görevi suçluları göstermelik yargılaması ve davayı sürüncemede bırakmak değil, aslında tüm hakikatleri ortaya çıkarmak olmalıydı.
Çünkü ortada insanlığa yönelik vahşice işlenmiş bir suç ve katliam yaşanmıştır. Hukukun evrensel ilkeleri ve siyasetin temel yaklaşımlarında, soykırım ve katliam bir tür zorla kaybetme politikasıdır.
Katliamlar Otoriter Rejimleri Yol Açmaya Yarar
Katliamlar aynı zamanda yeni otoriter rejimlerin inşasına yol açan derin stratejik girişimlerdir.
90’lı yıllar bir yanıyla, ABD desteği ile siyasal İslamcılığın, daha sonra da “ılımlı islam” manipülasyonu üzerinden iktidarlaşmasına yol açmaktı.
Refah Partisi’nin ve ardından AKP’nin yeni rejimi mezhepçi kodlar ve laiklik karşıtlığı üzerinden inşa etmesi, tesadüfen gelişen bir süreç değildi.
Madımak katliamı bu yanıyla siyasal İslamcılığa iktidarlaşma zemini sunarken, diğer yanıyla bunu Ortadoğu örneklerinde olduğu gibi, bu süreci insanlığa yönelik suç ve katliamlar üzerinden beslediler.
İnsanlık suçu Madımak katliamında, devlet destekli gericilik savunmasız olan on yedi kadını, genci, çocuğu, aydın ve sanatçı kültür insanlarını diri diri yakarak bir yok etme ve imha politikasının taşeronluğunu üstlendi.
Bunları ispatlayacak, kanıtlar, deliller, tanıklar, görüntüler, izler ve kara dumanlara dönüşmüş cansız bedenler vardı.
Otuz yıldır devlet ve siyasi iktidar bu delilleri, kanıtları, tanıkları ve izleri görmezden geldi.
Madımak Katliamından Mezhepçi Rejim İnşasına
İşte bu nedenle 90’lı yıllarda, ABD-Rand Corporation tarafından hazırlanan siyasal İslamcılığa nasıl yol açılması gerektiğine dair raporlar bu yönüyle de incelenmeye muhtaçtır.
Çünkü Madımak Katliamı şeriatçılara ve siyasal islamcılara iktidar yolu açan derin bir stratejik planın parçasıydı!
Özetle ifade edecek olursak, otuz yıldır bu katliama tanıklık edenleri, hakikatleri anlatanları dinlemediler. Geçmişi yeniden ve kendi elleriyle katilleri aklayan, mağdurları yargılayacak bir savunmaya sığındılar.
Adım adım kendi rejimlerini inşa ettiler.
İnsanlık suçu katliamı basit bir “olay” gibi sundular. “Abartılacak yanı yok” dediler. “Şeriat isteriz” diyen siyasal İslamcıları kolladılar.
Devletin stratejik ve ideolojik aklı ve algısına göre yanan insan yoktu.
Madımak; İnsanlık Yönelik Suç
Böyle olunca “insanlığa yönelik suç yok”; “mağdur da yok”; “fail de olmayacaktı.”
Devlet aklı insanlığa yönelik suçu yok etmek yok ederek, bir yandan Madımak katliamında yaşanan hakikati inkâr etmeyi ve buna paralel olarak da faillilerin affını da içeren hukuksal kılıflara sarıldılar.
Madımak katliam davaları esasen mağdurları ‘hukukun dışına’ çıkarken, zaman aşımı ile faillerin cezasızlığını ve devletin bu süreçteki inkârcılığını ve Madımak katliamındaki hakikatleri yok etme ile hareket etmektedir.
İnsanlık Suçları Zaman Aşımı Uğratılmaz
Başta Alevi hareketi olmak üzere, tüm demokrasi güçleri, insanlık suçlarında zaman aşımı gibi hukuk dışılığa karşı, “insanlık suçlarında zaman aşımı olmaz” ilkesini ve Madımak katliamı mağdurlarının hakikat hakkını savunarak başa çıkmak zorundayız. Bunun için amacımız adalet ve hakikat mücadelesini hafızalaştırmak olmalıdır.
Her durumda, devlet ve derin devlet eliyle ve zorla kaybetmelere karşı bir meydan okuyacak toplumsal bir mücadeleyi örmek ve bir toplumsal karşı duruş yaratmalıyız.
Madımak katliamı ile yüzleşmek, aynı zamandan Alevi sorunu ve laiklik ile yüzleşmektir. Alevilerin eşit yurttaşlık ve eşit haklar talebi insan haklarına, demokrasiye ve laikliğe dayalı çözümü bağlıdır.
Tarihin karanlık kuyularına saklanan katliamlar ve insanlık suçlarıyla yüzleşmeden, toplumsal barış sağlanamaz ve demokratik bir çoğulcu rejim kurulamaz.
Öncelikle toplumun sessizliğe teslim olmaması için, katliamlar ve insanlığa yönelik suçlar karşısında, sessizliğini bozmasına yardımcı olunmalıdır. Toplumsal barışın sessizlikle sağlandığı bir ülke örneği yoktur.
Sessizliği bozmanın farklı türleri vardır. Söz, yazmak, göstermek, canlandırmak ve hafızalaştırmak. Katliam ve insanlık suçları ile yüzleşen ülkeler, sessizliğini koruyarak değil, konuşarak, yazarak, anlatarak, sanatsal boyuta taşıyarak, tiyatro oynayarak, sinema yaparak, şiir yazarak, resim çizerek, fotoğrafları sergileyerek ve toplumsal hafızanın arşivlerini açarak sessizliğini bozmuştur.
Aleviler ve Sivas katliamı ve insanlık suçu konusunda duyarlılık gösteren toplumsal kesimler olarak henüz sessizliğimizi bozacak her tür iletişimi kurduğumuz söylenemez.
Yitirdiklerimizi Yaşatalım
Öfkenin ve acının içe yönelik dili yetmiyor. Herkesin hakikatleri göreceği ve duyacağı şekilde sessizliği bozacak anlatımlara sahip olmalıyız. Sloganları aşan, günlük programlara sıkıştırılmış, kimin önce konuşacağına indirgenmiş etkinlikleri aşmalıyız.
Asırlardır susturulmuş Aleviler ve aydınlıktan yana tüm toplumsal kesimler, şimdi konuşarak, yazarak, anlatarak, acı hakikatleri sanatsal boyuta taşıyarak, Muammer Çiçek, İnci Türk, Serkan Doğan, Sait Metin ve Yeşim Özkan gibi tiyatro oynayarak, Erdal Ayrancı gibi film çekerek, eksik kalan yasın sinemasını yaparak, Carina Cuanna gibi üniversite okuyarak, Muhibe Akarsu, Gülsün Karababa, Handan Metin gibi kültürüne, yoluna ve davasına bağlı kadın olarak, Yasemin Sivri gibi felsefe okuyarak, Metin Altıok, Behçet Aysan ve Uğur Kaynar gibi şiir yazarak, Asaf Koçak gibi resim, karikatür çizerek, bazen de mızıka çalarak, Asım Bezirci gibi aydınlığı, laikliği, çağdaşlığı ve insanlığı yazarak, Nurcan Şahin gibi okuyarak, Özlem Şahin gibi devrimciliğe ilgi duyarak, Hasret Gültekin, Muhlis Akarsu, Nesimi Çimen, Edibe Sulari gibi deyişler söyleyerek, Koray Kaya, Belkıs Çakır, Menekşe Kaya, Serpil Canik, Ahmet Özyurt, Huriye Özkan, Murat Gündüz ve Asuman Sivri gibi semah dönerek, Gülender Akça gibi halk oyunları oynayarak, araştırarak, Mehmet Atay gibi hakikatin fotoğraflarını çekip sergileyerek, Sehergül Ateş gibi geleceğe umutla bakarak ve hak temelli mücadele ile toplumsal hafızanın arşivlerini açarak, Sivas davasında gönüllü hukuksal mücadeleyi güçlendirerek, Pir Sultan Abdal’ın duruşuyla siyasal mücadeleden taviz vermeden, PSAKD, ABF ve AABK gibi ulusal ve uluslararası lobi gücünü kullanarak toplumsal sessizliği bozmalı ve devleti bu inkârdan ve insanlığa yönelik suçlarda zaman aşımı gibi hukuk dışı uygulamadan vazgeçirmelidir.
Çünkü, Sivas katliamının 30. yılında Madımak’ta yitirdiklerimize, yakınlarına ve toplumsal vicdana, adalet borçluyuz.
Not: Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu tarafından sürdürülen Madımak Katliamı Hafıza Merkezi projesi kapsamında dijital kütüphane açıldı. (https://kutuphane.madimak.org/tr)
Yüzbinlerce belge, bilgi, makale, görsel ve işitsel materyal kamusal erişime sunulmuştur. Bu proje sadece bir hafıza ve arşiv değildir. Aynı zamanda Madımak katliamına dair otuz yıldır süren adalet arayışındaki hukuki ve siyasi mücadeleye ışık tutacak niteliktedir.
FACEBOOK YORUMLAR